Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

14 Ekim 2011 Cuma

AŞK

Düşündüm önce. Kaç kişiyi sevmişim acaba diye. Saymaya başladım sayamadım. O kadar çoktu yani. Sonra hesapladım kaçı beni üzdü diye. Sayıyı bulamadığım için ona da emin olamadım; zira hepsi üzmüştü. O zaman dedim işte "o da farklı değilmiş, ne farkı var ki diğer üzenlerden?" diye. O an gülüşü aklıma geldi.Hayır hayır o bir melekti, yeryüzüne inmiş ve kanatları gizli olan melekti.Gülerken gözleri kapanır, ağzı yiyecekmiş gibi açılır, şeker yemiş çocuk gibi sevimli olurdu. Hayır hayır o farklıydı. Hepsi gibi üzse de farklıydı işte.Yüreğim acımıştı, Küçük İskender'in sözlerine takılır olmuştum, hepsinde kendimden birşeyler buluyordum. Ama anladım ki o farklıydı. Diğer üzenlerden, "sevdim" deyip sevmeyenlerden, güzel görünüp de boyası akanlardan değildi.Küçük İskender'in sözlerindeki gibi değildi. İşte görüyorum ilk defa blog yazıyorum. İlk defa kimse okumasın diye kendi kendime yazıyorum." Ve ilk defa Mevlana ile Şems'i bu kadar iyi anlıyorum. Ve ilk defa keşke demiyorum. Ve ilk defa kendi kendime yazıyorum. İlk blogu sevdiğim bi arkadaşımın anlattığı aşkla bitiriyorum:

“Ask nedir? Dediler Mansur´a. Sabredip bekleyin dedi. Üc güne varmaz görürsünüz. Önce kollarini ayaklarini kestiler. Her uzvu ask dedi. Astilar bedenini, o yine ask dedi. Yakip küllerini nehre sactilar. Her bir zerresi husu ile Enel- Ask (Ben Askim) dedi.”

Hiç yorum yok: